🥳 Isra Suresi 21 Ayet Okunuşu

İsrasuresi arapça okunuşu. Bismillahirrahmanirrahim. 1. Sübhanellezı esra bi abdihı leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezı barakna havlehu li nüriyehu min ayatina innehu hüves semıul besıyr. 2. Ve ateyna musel kitabe ve cealnahü hüdel li beni israiyle ella tettehızu min dunı vekıla. Sınav duası, bugün Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) 2. oturumu olan AYT ve YDT sınavlarına girecek öğrenciler tarafından araştırılıyor. Mülk suresi, kabir azabından korunmak için okunan sure olarak bilinmektedir. Öte yandan bu surenin kabir azabına karşı koruyucu olarak okunabileceği şöyle belirtilmektedir: “Mülk sûresi kabir azabına karşı bir engel ve bir kurtarıcıdır, insanı kabir azabından kurtarır.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 9) Ayrıca 16hours agoAbout Dusmanini Icin Dua Helak Etmek . ) İmansızlar için dua etmek. Juli 2006 19:44 Yahudi Casusu SUZY LIBERMAN. ) [Müslim] (En çabuk kabul olunan dua, kişinin din kardeşi gıyabında ettiği duadır. kere Ayetel Kürsi, Nâs Suresi ve Felâk Suresi. İnanmıyan kafir ola[ ben demiyorum kitabın yazarı öyle diyor. İsrâSuresi 21. Ayet Tefsiri. اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍؕ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْضٖيلاً ZuhrufSuresi Türkçe Meali, Zuhruf Suresi'nin yazılışı okunuşu ve anlamı, Zuhruf Suresi sesli dinle Kıyamet Suresi okunuşu, İslam dininde oldukça önemli konular arasında yer alıyor. Birçok kişi Kıyamet Suresi Arapça okunuşu ve Türkçe anlamı gibi detayları Buvesile ile İsra Suresi 105 ve 106. ayeti Türkçe okunuşu ile ilgili aramalar da hız kazandı. Müslüman alemi Ramazan'ın 14. günü ikindiden sonra İsra Suresi'nin 105 ve 106 ayeti kerimesini 15 kere suya okumanın ve iftarını o suyla açmanın Allah'ın izniyle bütün hastalıklara şifa olacağına inanıyor. Kur’an-ı Kerim’in 17. Suresi olan İsra Suresi, faziletleri bakımından oldukça zengin kabul edilmektedir. 111 ayet-i kerimeden oluşan bu surenin ismi 1. Ayetinde geçen “isra 72lF. KuranİSRÂ Suresi21. Ayetiانظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَلَلآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلاًunzurbakkeyfenasılfaddalnâüstün kıldıkba'da-humonların bir kısmınıalâ ba'dınbir kısmınave le el âhıretuve muhakkak ahiretekberuen büyük, daha büyükderecâtinderecelerve ekberuve en büyüktafdîlenüstünlük bakımından, fazl bakımından Abdulbaki GölpınarlıBak da gör, onların bir kısmını nasıl bir kısmından üstün ettik; elbette âhiretteki yücelik, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha ParlıyanBaksana, biz insanların kimini, kiminden nasıl üstün kılmışızdır. Elbette ki, ahiretteki yücelik, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha UğurBaksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha HulusiBak, nasıl onların kimini kimine üstün kıldık! Elbette sonsuz gelecek boyutu, yaşam mertebeleri itibarıyla da en büyüktür, kişisel hissedişler itibarıyla da en TekinLütufta bulunarak, onların bir kısmını rızıkta, servette, güç ve kuvvette, sıhhatte, makam ve mevkide sıradan bir aklın kavrayamayacağı hikmetlere dayalı olarak diğerlerine nasıl üstün kıldığımızı düşün ve araştır. Andolsun ki âhiret daha büyük rütbeler ve makamlarla doludur, daha yüce ve daha çok üstünlükleri Varol Bak, nasıl bazılarını bazılarından üstün kıldık. Elbette ahiret dereceler yönünden de daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha BulaçOnlardan kimini kimine nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha Fikri YavuzBak, bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık rızk ve mevkilerini değişik yaptık. Elbette âhiret, derece farkları yönünden daha büyüktür, faziletçe de daha BayraklıBaksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışız! Elbette ki âhiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha SadakOnlari birbirlerinden nasil ustun kildigimiza bir bak! Dogrusu ahirette daha buyuk dereceler ve daha buyuk ustunlukler YıldırımBak, onların kimini kiminden nasıl üstün kıldık ve şanıma and olsun ki, Âhiret, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha KülünkoğluBak, onların kimini kimine rızık ve makam bakımından nasıl üstün kıldık. Muhakkak ahiret, ulaşılacak dereceler bakımından daha büyüktür, elde edilecek faziletler bakımından da daha İşleri eskiOnları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler VakfiBaksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha Yükselİnsanları birbirinden nasıl üstün kıldığımıza dikkat et. Ahiretin dereceleri ve üstünlükleri daha büyüktürElmalılı Hamdi YazırBak bir kısmını diğerine nasıl tafdıl etmişiz ve elbette Âhıret derecatca da daha büyük, tafdılce de daha büyüktürElmalılı sadeleştirilmişBak! Bir kısmını diğerine nasıl üstün kılmışız; elbette ahiret hem dereceler bakımından, hem de üstünlük bakımından daha sadeleştirilmiş - 2Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha KuranBir baksana, insanları dünyada nasıl birbirinden üstün kıldık. Oysa ahiretin dereceleri daha büyük olduğu gibi, aralarındaki üstünlük farkları daha geniş OnanOnlardan kimini kimine nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha Basri ÇantayBaksan a, biz onların kimini kiminden nasıl üstün kıldık. Elbette âhiret, dereceler farkları i'tibariyle de daha büyükdür, üstün kılmak bakımından da daha büyükdür. Hayrat Neşriyat Bak, rızıkta ve makamda onların bazısını bazısından nasıl üstün kıldık! Elbette âhiret, hem dereceler i'tibâriyle daha büyük, hem de üstünlük i'tibâriyle daha KesirBak, nasıl onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Elbetteki ahiret; dereceler bakımından da büyüktür, üstünlük bakımından ÇelikOnlardan bir kısmını bir kısmına nasıl da üstün tuttuğumuzu gör! Muhakkak ahiret dereceler bakımından da daha yüce ve üstünlük bakımından da daha EsedOnların bazılarına yeryüzünde diğerlerine göre nasıl cömert davrandığımıza bir bak fakat unutma ki, ahiret, paye olarak daha yüksek, erdem ve manevi zenginlik bakımından daha Nasuhi BilmenBak! Onların bazısını bazısı üzerine nasıl üstün kılmışızdır. Ve elbetteki ki, ahiret, dereceler itibariyle daha büyüktür ve üstünlük itibariyle de daha ÖngütBak! Biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır. Elbette ki ahiret, dereceler ve üstünlük farkları bakımından daha PirişOnları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Ahiretin üstünlük ve fazileti ise daha YıldırımBak nasıl dünyada onların kimini kimine üstün kıldık!Elbette âhirette erişilecek daha büyük mertebeler, kazanılacak daha yüksek faziletler AteşBak, rızık bakımından nasıl onların kimini kiminden üstün yaptık. Elbette âhiret, dereceler bakımından da daha büyük, üstünlük bakımından da daha KuranOnlardan bir kısmını bir kısmına nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha ŞimşekOnları birbirine nasıl üstün kıldığımıza bir bak. Âhiretin ise mertebeleri de, üstünlükleri de daha Nuri ÖztürkBak nasıl, kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir. En çok arananlar kelimelerEn çok okunan hakkında33 farklı kuran mealini aynı anda okumanızı ve kıyaslamanızı sağlar, Kuran ayetlerinin Arapçasını okunaklı şekilde sunar. Arapça okunuşlarını Türkçe seslendirme karşılığıyla birlikte görebilmenize yarar. Hepsinden önemlisi, Çok uzun çalışmalar sonucu özel olarak geliştirilmiş arama motoru ile; Tüm kuran meallerini ve arapça karşılıklarını doğru ve hızlı şekilde aramanızı sağlar. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ 1- Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah sübhandır münezzehtir-yücedir. O Semi'dir herşeyi işitendir, Basir'dir hakkıyle görendir. 17-İsrâ 1 سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah sübhandır münezzehtir-yücedir. O Semi'dir herşeyi işitendir, Basir'dir hakkıyle görendir. -1 2- Biz Musa'ya Kitab verdik ve "Ben'den başkasını Vekil edinmeyin" diyerek onu İsrailoğulları için hidayete rehber-kılavuz kıldık. 17-İsrâ 2 وَاٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُون۪ي وَك۪يلاًۜ Biz Musa'ya Kitab verdik ve "Ben'den başkasını Vekil edinmeyin" diyerek onu İsrailoğulları için hidayete rehber-kılavuz kıldık. -2 3- Ey Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın nesli-kuşağı. O sabırlı elçimiz, çok şükreden bir kuldu. 17-İsrâ 3 ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۜ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً Ey Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın nesli-kuşağı. O sabırlı elçimiz, çok şükreden bir kuldu. -3 4- Biz Kitap'ta İsrailoğullarına "Sizler yeryüzünde iki defa fesat bozgunculuk çıkaracaksınız ve azgın bir kibirle kabarıp-yükseleceksiniz" diye bildirdik. 17-İsrâ 4 وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَب۪يراً Biz Kitap'ta İsrailoğullarına "Sizler yeryüzünde iki defa fesat bozgunculuk çıkaracaksınız ve azgın bir kibirle kabarıp-yükseleceksiniz" diye bildirdik. -4 5- O ikiden ilkinin vadesi geldiği zaman oldukça zorlu-güçlü kullarımızı üzerinize salıp-gönderdik de sizi memleketin her köşesinde evlerin aralarına kadar arayıp-araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi. 17-İsrâ 5 فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ اُو۫لٰيهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَنَٓا اُو۬ل۪ي بَأْسٍ شَد۪يدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِۜ وَكَانَ وَعْداً مَفْعُولاً O ikiden ilkinin vadesi geldiği zaman oldukça zorlu-güçlü kullarımızı üzerinize salıp-gönderdik de sizi memleketin her köşesinde evlerin aralarına kadar arayıp-araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi. -5 6- Sonra onlara karşı size tekrar 'üstünlük ve devlet' verdik, size mallar ve çocuklarla yardım ederek cemiyetinizi topluluğunuzu, sayıca çoğalttık. 17-İsrâ 6 ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَجَعَلْنَاكُمْ اَكْثَرَ نَف۪يراً Sonra onlara karşı size tekrar 'üstünlük ve devlet' verdik, size mallar ve çocuklarla yardım ederek cemiyetinizi topluluğunuzu, sayıca çoğalttık. -6 7- Eğer ihsan iyilik ederseniz kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da kendinizedir. Sonunda diğerinin vadesi geldiği zaman üzerinize gönderdiklerimiz yüzlerinizi karartıp-kötüleştirsinler, birincisinde ona girdikleri gibi mescide girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler. 17-İsrâ 7 اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يراً Eğer ihsan iyilik ederseniz kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da kendinizedir. Sonunda diğerinin vadesi geldiği zaman üzerinize gönderdiklerimiz yüzlerinizi karartıp-kötüleştirsinler, birincisinde ona girdikleri gibi mescide girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler. -7 8- Tevbe ederseniz umulur ki Rabbiniz size merhamet eder fakat fesada dönerseniz, Biz de sizi cezalandırmaya döneriz. Biz cehennemi kafirler için bir zindan kıldık. 17-İsrâ 8 عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْۚ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَاۢ وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ حَص۪يراً Tevbe ederseniz umulur ki Rabbiniz size merhamet eder fakat fesada dönerseniz, Biz de sizi cezalandırmaya döneriz. Biz cehennemi kafirler için bir zindan kıldık. -8 9- Şüphe yok ki bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere onlar için gerçekten büyük bir ecir-mükafat olduğunu müjdeler. 17-İsrâ 9 اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً كَب۪يراًۙ Şüphe yok ki bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere onlar için gerçekten büyük bir ecir-mükafat olduğunu müjdeler. -9 10- Ahirete inanmayanlara da elim-acıklı bir azab hazırlamışızdır. 17-İsrâ 10 وَاَنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً۟ Ahirete inanmayanlara da elim-acıklı bir azab hazırlamışızdır. -10 11- İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de kötülüğe de dua etmektedir. İnsan pek acelecidir. 17-İsrâ 11 وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولاً İnsan hayra dua ettiği gibi şerre de kötülüğe de dua etmektedir. İnsan pek acelecidir. -11 12- Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin ayetini silip, gündüzün ayetini aydınlık kıldık. Biz size gerekli her şeyi ayrıntılı biçimde açıkladık. 17-İsrâ 12 وَجَعَلْنَا الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اٰيَتَيْنِ فَمَحَوْنَٓا اٰيَةَ الَّيْلِ وَجَعَلْـنَٓا اٰيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْص۪يلاً Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin ayetini silip, gündüzün ayetini aydınlık kıldık. Biz size gerekli her şeyi ayrıntılı biçimde açıkladık. -12 13- Biz, her insanın kuşunu amelini ve nasibini kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için açılmış bulacağı bir kitabı önüne çıkarırız. 17-İsrâ 13 وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَاباً يَلْقٰيهُ مَنْشُوراً Biz, her insanın kuşunu amelini ve nasibini kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde onun için açılmış bulacağı bir kitabı önüne çıkarırız. -13 14- Kendi kitabını oku. Bugün hesap görücü olarak nefsin sana yeter. 17-İsrâ 14 اِقْرَأْ كِتَابَكَۜ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَس۪يباًۜ Kendi kitabını oku. Bugün hesap görücü olarak nefsin sana yeter. -14 15- Kim hidayete doğru yola ererse, kendi nefsi için hidayete erer. Kim de doğruluktan saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir resul uyarıp-korkutucu elçi gönderinceye kadar hiçbir topluma azab edecek değiliz. 17-İsrâ 15 مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً Kim hidayete doğru yola ererse, kendi nefsi için hidayete erer. Kim de doğruluktan saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir resul uyarıp-korkutucu elçi gönderinceye kadar hiçbir topluma azab edecek değiliz. -15 16- Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' hak ve adaleti emrederiz buna rağmen onlar onda emirlerimizde ve o ülkede fasıklık yaparlar. Böylece onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. 17-İsrâ 16 وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً Biz bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' hak ve adaleti emrederiz buna rağmen onlar onda emirlerimizde ve o ülkede fasıklık yaparlar. Böylece onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz. -16 17- Biz Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarına, Habir haber alıcı ve Basir görücü olarak Rabbin yeter. 17-İsrâ 17 وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً Biz Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarına, Habir haber alıcı ve Basir görücü olarak Rabbin yeter. -17 18- Kim çarçabuk gelip-geçeni dünyayı isterse, müstehak görüp dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada çarçabuk veririz. Sonra da ona cehennemi yurt kılarız, kınanmış ve rahmetten kovulmuş olarak oraya girer. 17-İsrâ 18 مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُوماً مَدْحُوراً Kim çarçabuk gelip-geçeni dünyayı isterse, müstehak görüp dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada çarçabuk veririz. Sonra da ona cehennemi yurt kılarız, kınanmış ve rahmetten kovulmuş olarak oraya girer. -18 19- Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak kendine yaraşır çaba göstererek ona ahirete çalışırsa, işte böylelerinin çabası Allah katında makbul ve meşkurdur şükre-teşekküre değerdir. 17-İsrâ 19 وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُوراً Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak kendine yaraşır çaba göstererek ona ahirete çalışırsa, işte böylelerinin çabası Allah katında makbul ve meşkurdur şükre-teşekküre değerdir. -19 20- Dünyayı veya ahireti isteyenlerin hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin dünyadaki ihsanından veririz. Rabbinin dünyevi ihsanı, sadece ahireti de istese hiç kimseye kısıtlanmış-engellenmiş değildir. 17-İsrâ 20 كُلاًّ نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُوراً Dünyayı veya ahireti isteyenlerin hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin dünyadaki ihsanından veririz. Rabbinin dünyevi ihsanı, sadece ahireti de istese hiç kimseye kısıtlanmış-engellenmiş değildir. -20 21- Onlardan bir kısmını, bir kısmına ahireti isteyenlere dünyayı da vererek nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Elbetteki ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür. 17-İsrâ 21 اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلاً Onlardan bir kısmını, bir kısmına ahireti isteyenlere dünyayı da vererek nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Elbetteki ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür. -21 22- Allah ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kendi başına yalnız ve yardımcısız bırakılmış olursun. 17-İsrâ 22 لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوماً مَخْذُولاً۟ Allah ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kendi başına yalnız ve yardımcısız bırakılmış olursun. -22 23- Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmanızı emretti. Ey mü'min şayet onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara hiçbir durumda "Öf" bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle. 17-İsrâ 23 وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَر۪يماً Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle davranmanızı emretti. Ey mü'min şayet onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara hiçbir durumda "Öf" bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle. -23 24- Onları esirgeyip-merhamet ederek üzerlerine alçakgönüllülük tevazu kanadını ger ve de ki "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl esirgeyip-merhamet ederek bakıp-terbiye ettilerse, Sen de onları esirgeyip-merhamet et." 17-İsrâ 24 وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يراًۜ Onları esirgeyip-merhamet ederek üzerlerine alçakgönüllülük tevazu kanadını ger ve de ki "Rabbim, onlar beni küçükken nasıl esirgeyip-merhamet ederek bakıp-terbiye ettilerse, Sen de onları esirgeyip-merhamet et." -24 25- Rabbiniz, sizin içinizdekileri çok iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da Kendisine yönelip-dönenler için Gafur'dur çok bağışlayandır. 17-İsrâ 25 رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُوراً Rabbiniz, sizin içinizdekileri çok iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da Kendisine yönelip-dönenler için Gafur'dur çok bağışlayandır. -25 26- Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Fakat israf ederek saçıp-savurma. 17-İsrâ 26 وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يراً Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Fakat israf ederek saçıp-savurma. -26 27- Çünkü Rabbinin nimetini hükme göre kullanmayıp saçıp-savuranlar, bu konuda şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. 17-İsrâ 27 اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُوراً Çünkü Rabbinin nimetini hükme göre kullanmayıp saçıp-savuranlar, bu konuda şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. -27 28- Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için israftan kaçınıyor, onlara aşırı istekleriyle seni israfa sürükleyenlere yüzçevirmek zorunda kalıyorsan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle. 17-İsrâ 28 وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلاً مَيْسُوراً Eğer Rabbinden umup-beklediğin bir rahmet için israftan kaçınıyor, onlara aşırı istekleriyle seni israfa sürükleyenlere yüzçevirmek zorunda kalıyorsan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle. -28 29- Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Yoksa kınanır ve israf ettiklerinin hasreti-pişmanlığı içinde kalırsın. 17-İsrâ 29 وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَحْسُوراً Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Yoksa kınanır ve israf ettiklerinin hasreti-pişmanlığı içinde kalırsın. -29 30- Rabbin dilediğine rızkı bol verip-genişletir, dilediğine de kısar. Gerçekten O Habir'dir her şeyden haberdar olandır, Basir'dir hakkıyle görendir. 17-İsrâ 30 اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يراً بَص۪يراً۟ Rabbin dilediğine rızkı bol verip-genişletir, dilediğine de kısar. Gerçekten O Habir'dir her şeyden haberdar olandır, Basir'dir hakkıyle görendir. -30 31- Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da, sizlere de Biz rızık veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur-günahtır. 17-İsrâ 31 وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـٔاً كَب۪يراً Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da, sizlere de Biz rızık veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur-günahtır. -31 32- Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o 'çirkin bir hayasızlık', kendisi ve akibeti kötü bir yoldur. 17-İsrâ 32 وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o 'çirkin bir hayasızlık', kendisi ve akibeti kötü bir yoldur. -32 33- Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim mazlum olarak zulmen öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir. Artık o da öldürmede aşırı gitmesin. Zaten ona kısas yetkisiyle yardım edilmiştir. 17-İsrâ 33 وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَاناً فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراً Haklı bir neden olmaksızın Allah'ın haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim mazlum olarak zulmen öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir. Artık o da öldürmede aşırı gitmesin. Zaten ona kısas yetkisiyle yardım edilmiştir. -33 34- Rüşdüne erginlik çağına erişinceye kadar -en güzel bir tarzda olmadıkça- yetimin malına yaklaşmayın. Ahdi verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. 17-İsrâ 34 وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُۖ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً Rüşdüne erginlik çağına erişinceye kadar -en güzel bir tarzda olmadıkça- yetimin malına yaklaşmayın. Ahdi verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. -34 35- Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın. Bu daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. 17-İsrâ 35 وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın. Bu daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. -35 36- Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. 17-İsrâ 36 وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُو۬لٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُ۫لاً Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. -36 37- Yeryüzünde kibirli bir azametle böbürlenerek yürüme. Çünkü sen derinlik olarak ne yeri yarabilirsin, ne de boyca yükseklik olarak dağlara erişebilirsin. 17-İsrâ 37 وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً Yeryüzünde kibirli bir azametle böbürlenerek yürüme. Çünkü sen derinlik olarak ne yeri yarabilirsin, ne de boyca yükseklik olarak dağlara erişebilirsin. -37 38- Kötü olan bütün bunlar, Rabbın katında sevilmeyen şeylerdir. 17-İsrâ 38 كُلُّ ذٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهاً Kötü olan bütün bunlar, Rabbın katında sevilmeyen şeylerdir. -38 39- İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Rabbin ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. 17-İsrâ 39 ذٰلِكَ مِمَّٓا اَوْحٰٓى اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِۜ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُوماً مَدْحُوراً İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Rabbin ile beraber başka ilah edinme yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. -39 40- Ey müşrikler Rabbiniz size erkekleri seçti de, Kendine meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz. 17-İsrâ 40 اَفَاَصْفٰيكُمْ رَبُّكُمْ بِالْبَن۪ينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ اِنَاثاًۜ اِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلاً عَظ۪يماً۟ Ey müşrikler Rabbiniz size erkekleri seçti de, Kendine meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz. -40 41- Andolsun ki Biz bu Kur'an'da hatırlayıp-öğüt alsınlar diye çeşitli açıklamalar yaptık. Fakat bu onların 'nefretle uzaklaşmalarından' başka bir şeyi arttırmıyor. 17-İsrâ 41 وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِيَذَّكَّرُواۜ وَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا نُفُوراً Andolsun ki Biz bu Kur'an'da hatırlayıp-öğüt alsınlar diye çeşitli açıklamalar yaptık. Fakat bu onların 'nefretle uzaklaşmalarından' başka bir şeyi arttırmıyor. -41 42- De ki "Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber başka ilahlar olsaydı, onlar arşın Sahibine mutlaka bir yol ararlardı." 17-İsrâ 42 قُلْ لَوْ كَانَ مَعَهُٓ اٰلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ اِذاً لَابْتَغَوْا اِلٰى ذِي الْعَرْشِ سَب۪يلاً De ki "Eğer söyledikleri gibi O'nunla beraber başka ilahlar olsaydı, onlar arşın Sahibine mutlaka bir yol ararlardı." -42 43- O, onların dediklerinden tamamiyle münezzehtir, büyük ve 'çok ulu bir yükseklikle yücedir'. 17-İsrâ 43 سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُواًّ كَب۪يراً O, onların dediklerinden tamamiyle münezzehtir, büyük ve 'çok ulu bir yükseklikle yücedir'. -43 44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih etmektedir. O'nu hamd ile şükür dolu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Halim'dir rahmetiyle yumuşak davranandır, Gafur'dur çok bağışlayandır. 17-İsrâ 44 تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪يحَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يماً غَفُوراً Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih etmektedir. O'nu hamd ile şükür dolu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Halim'dir rahmetiyle yumuşak davranandır, Gafur'dur çok bağışlayandır. -44 45- Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasına gizli-görünmez bir perde çekeriz. 17-İsrâ 45 وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَاباً مَسْتُوراًۙ Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasına gizli-görünmez bir perde çekeriz. -45 46- Ve küfrettikleri için onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen örtüler kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyarız. Sen Kur'an'da Rabbini Bir ve tek ilah olarak zikrettiğin andığın zaman onlar nefretle ve ortaklarının gazabından ürkerek arkalarına dönüp kaçarlar. 17-İsrâ 46 وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْراًۜ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْاٰنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُوراً Ve küfrettikleri için onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen örtüler kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyarız. Sen Kur'an'da Rabbini Bir ve tek ilah olarak zikrettiğin andığın zaman onlar nefretle ve ortaklarının gazabından ürkerek arkalarına dönüp kaçarlar. -46 47- Biz onların seni dinlediklerinde ne maksatla-neyi dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz. 17-İsrâ 47 نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِه۪ٓ اِذْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ وَاِذْ هُمْ نَجْوٰٓى اِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً Biz onların seni dinlediklerinde ne maksatla-neyi dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz. -47 48- Senin için suizanla nasıl emsaller verdiklerine bir bak. Bu yüzden dalalete sapıklığa düştüler. Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez. 17-İsrâ 48 اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً Senin için suizanla nasıl emsaller verdiklerine bir bak. Bu yüzden dalalete sapıklığa düştüler. Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez. -48 49- Dediler ki "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" 17-İsrâ 49 وَقَالُٓوا ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً وَرُفَاتاً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقاً جَد۪يداً Dediler ki "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" -49 50- De ki "İster taş olun, ister demir" 17-İsrâ 50 قُلْ كُونُوا حِجَارَةً اَوْ حَد۪يداًۙ De ki "İster taş olun, ister demir" -50 51- "Ya da göğüslerinizde zanni hayallerinizde büyüyen bir yaratık olun, elbet diriltileceksiniz." Diyecekler ki "Bizi kim yeniden diriltecek?" De ki "Sizi ilk defa yaratan diriltecek." Onlar yine alaycı bir şekilde sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamanmış o?" diyeceklerdir. De ki "Yakın olsa gerek." 17-İsrâ 51 اَوْ خَلْقاً مِمَّا يَكْبُرُ ف۪ي صُدُورِكُمْۚ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُع۪يدُنَاۜ قُلِ الَّذ۪ي فَطَرَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۚ فَسَيُنْغِضُونَ اِلَيْكَ رُؤُ۫سَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتٰى هُوَۜ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يباً "Ya da göğüslerinizde zanni hayallerinizde büyüyen bir yaratık olun, elbet diriltileceksiniz." Diyecekler ki "Bizi kim yeniden diriltecek?" De ki "Sizi ilk defa yaratan diriltecek." Onlar yine alaycı bir şekilde sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamanmış o?" diyeceklerdir. De ki "Yakın olsa gerek." -51 52- Çünkü sizi çağıracağı gün, O'na hamdederek icabet edecek ve dünyada pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız. 17-İsrâ 52 يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً۟ Çünkü sizi çağıracağı gün, O'na hamdederek icabet edecek ve dünyada pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız. -52 53- Kullarıma söyle, birbirlerine sözün en güzel olanını-en güzel tarzda söylesinler. Çünkü şeytan sözden veya üsluptan hareketle aralarını açıp-bozar. Şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır. 17-İsrâ 53 وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُواًّ مُب۪يناً Kullarıma söyle, birbirlerine sözün en güzel olanını-en güzel tarzda söylesinler. Çünkü şeytan sözden veya üsluptan hareketle aralarını açıp-bozar. Şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır. -53 54- Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Günah işlediğinizde dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine onlardan sorumlu bir vekil olarak göndermedik. 17-İsrâ 54 رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ اِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ اَوْ اِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَك۪يلاً Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Günah işlediğinizde dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine onlardan sorumlu bir vekil olarak göndermedik. -54 55- Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Andolsun ki Biz peygamberlerin bir kısmını, bir kısmına derecelerle üstün kıldık ve Davud'a da Zebur'u verdik. 17-İsrâ 55 وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّ۪نَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراً Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Andolsun ki Biz peygamberlerin bir kısmını, bir kısmına derecelerle üstün kıldık ve Davud'a da Zebur'u verdik. -55 56- De ki "O'nun dışında ilah olarak öne sürdüklerinizi çağırın. Onlar sizden ne zararı-sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler. 17-İsrâ 56 قُلِ ادْعُوا الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِه۪ فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْو۪يلاً De ki "O'nun dışında ilah olarak öne sürdüklerinizi çağırın. Onlar sizden ne zararı-sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler. -56 57- Onların yalvardıkları Allah'a en yakın salih kullarımız da Rablerine daha yakın olmak için hak vesile ararlar. O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkup sakınılması gereken bir azaptır. 17-İsrâ 57 اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ اِلٰى رَبِّهِمُ الْوَس۪يلَةَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُۜ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُوراً Onların yalvardıkları Allah'a en yakın salih kullarımız da Rablerine daha yakın olmak için hak vesile ararlar. O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkup sakınılması gereken bir azaptır. -57 58- Hiçbir ülke yoktur ki kıyamet gününden önce Biz onu helak etmeyelim yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu o Kitap'ta Levh-i Mahfuzda yazılıdır. 17-İsrâ 58 وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ اَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَاباً شَد۪يداًۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً Hiçbir ülke yoktur ki kıyamet gününden önce Biz onu helak etmeyelim yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu o Kitap'ta Levh-i Mahfuzda yazılıdır. -58 59- Bizi ayetler mucizeler göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud'a dişi deveyi görünür-apaçık bir mucize olarak gönderdik fakat onlar bununla boğazladıkları bu dişi deveyle zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz. 17-İsrâ 59 وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفاً Bizi ayetler mucizeler göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud'a dişi deveyi görünür-apaçık bir mucize olarak gönderdik fakat onlar bununla boğazladıkları bu dişi deveyle zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz. -59 60- Hani Biz sana "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre-kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı görüntüleri insanlar için bir fitne imtihan kıldık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutmaktayız. Fakat bu onlarda büyük bir azgınlığı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. 17-İsrâ 60 وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَاناً كَب۪يراً۟ Hani Biz sana "Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre-kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı görüntüleri insanlar için bir fitne imtihan kıldık, Kur'an'da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutmaktayız. Fakat bu onlarda büyük bir azgınlığı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. -60 61- Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında hepsi secde etmişlerdi. Demişti ki "Çamurdan yarattığın kimseye ben secde eder miyim?" 17-İsrâ 61 وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪يناًۚ Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında hepsi secde etmişlerdi. Demişti ki "Çamurdan yarattığın kimseye ben secde eder miyim?" -61 62- Demişti ki "Şu benden üstün kıldığına bir bak. Andolsun ki eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet zamanda genişlik verirsen, pek azı dışında onun soyunu kendime bağlı kılacağım." 17-İsrâ 62 قَالَ اَرَاَيْتَكَ هٰذَا الَّذ۪ي كَرَّمْتَ عَلَيَّۘ لَئِنْ اَخَّرْتَنِ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَاَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُٓ اِلَّا قَل۪يلاً Demişti ki "Şu benden üstün kıldığına bir bak. Andolsun ki eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet zamanda genişlik verirsen, pek azı dışında onun soyunu kendime bağlı kılacağım." -62 63- Allah buyurdu ki "Mühlet verilmiştir haydi amacına git, onlardan kim sana uyarsa hepinizin cezası cehennemdir. Eksiksiz bir ceza." 17-İsrâ 63 قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَاِنَّ جَهَنَّمَ جَزَٓاؤُ۬كُمْ جَزَٓاءً مَوْفُوراً Allah buyurdu ki "Mühlet verilmiştir haydi amacına git, onlardan kim sana uyarsa hepinizin cezası cehennemdir. Eksiksiz bir ceza." -63 64- Onlardan güç yetirdiklerini sesinle yerinden oynat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaadlerde bulun. Şeytan ki sen artık o şeytansın aldatmadan başka ne vaadde bulunabilir ki? 17-İsrâ 64 وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَاَجْلِبْ عَلَيْهِمْ بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِ وَعِدْهُمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً Onlardan güç yetirdiklerini sesinle yerinden oynat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaadlerde bulun. Şeytan ki sen artık o şeytansın aldatmadan başka ne vaadde bulunabilir ki? -64 65- Benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultanın-nüfuzun yaptırım gücün yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter. 17-İsrâ 65 اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ وَك۪يلاً Benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultanın-nüfuzun yaptırım gücün yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter. -65 66- Sizin Rabbiniz, fazlından lutuf ve ihsanından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütendir. Doğrusu O sizin için Rahim'dir rahmetiyle çok esirgeyendir. 17-İsrâ 66 رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً Sizin Rabbiniz, fazlından lutuf ve ihsanından aramanız için denizde gemileri sizin için yürütendir. Doğrusu O sizin için Rahim'dir rahmetiyle çok esirgeyendir. -66 67- Size denizde bir sıkıntı tehlike dokunduğu zaman O'nun dışında çağırıp-yalvardıklarınız kaybolur-gider. Fakat sizi karaya çıkarıp kurtarınca yine yüz çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. 17-İsrâ 67 وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُوراً Size denizde bir sıkıntı tehlike dokunduğu zaman O'nun dışında çağırıp-yalvardıklarınız kaybolur-gider. Fakat sizi karaya çıkarıp kurtarınca yine yüz çevirirsiniz. İnsan pek nankördür. -67 68- Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden suya değil toprağa batırmayacağından veya üzerinize taş yağdıranı kuşları göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız. 17-İsrâ 68 اَفَاَمِنْتُمْ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ اَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَك۪يلاًۙ Kara tarafında sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden suya değil toprağa batırmayacağından veya üzerinize taş yağdıranı kuşları göndermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız. -68 69- Veya sizi bir kere daha ona denize gönderip, üzerinize kırıp geçiren bir fırtına-kasırga yollayarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmayacağından emin misiniz? Sonra Bize karşı onun intikamını alacak arayıp-hesap soracak kimseyi de bulamazsınız. 17-İsrâ 69 اَمْ اَمِنْتُمْ اَنْ يُع۪يدَكُمْ ف۪يهِ تَارَةً اُخْرٰى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفاً مِنَ الرّ۪يحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِه۪ تَب۪يعاً Veya sizi bir kere daha ona denize gönderip, üzerinize kırıp geçiren bir fırtına-kasırga yollayarak nankörlük etmeniz nedeniyle sizi batırmayacağından emin misiniz? Sonra Bize karşı onun intikamını alacak arayıp-hesap soracak kimseyi de bulamazsınız. -69 70- Andolsun ki Biz ademoğlunu mükerrem şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık, temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan önemli bir şekilde üstün kıldık. 17-İsrâ 70 وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلاً۟ Andolsun ki Biz ademoğlunu mükerrem şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık, temiz-güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan önemli bir şekilde üstün kıldık. -70 71- Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün artık kimin kitabı amel defteri sağından verilirse, onlar kitablarını okuyacaklar ve en küçük hurma çekirdeğindeki ince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaklar. 17-İsrâ 71 يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓ İsra suresinin Türkçe okunuşu ve anlamı konusuna geçmeden önce İsra suresi hakkında kısa bir bilgi verelim. İsra suresi;“26,32,33 ve 57. âyetler ile 73-80. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ” olayından almıştır. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac yolculuğunda, Hz. Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade eder. Sûrenin diğer bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”dir.” Bu bilgiler Diyanet İşleri Başkanlığının resmi web sayfasından alınmıştır.İsra Suresinin Türkçe Latince esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidil aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîrbasîru. Sponsorlu Bağlantılar âteynâ mûsâl kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâvekîlen. men hamelnâ mea nûhnûhin, innehu kâne abden şekûrâşekûran. kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merrateyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâkebîren. izâ câe va’du ûlâhumâ beasnâ aleykum ibâden lenâ ulî be’sin şedîdin fe câsû hılâled diyârdiyâri, ve kâne va’den mef’ûlâmef’ûlen. radednâ lekumul kerrate aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrânefîren. ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhırati li yesûû vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merratin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâtetbîren. Sponsorlu Bağlantılar rabbukum en yerhamekum, ve in udtum udnâ, ve cealnâ cehenneme lil kâfirîne hasîrâhasîren. hâzâl kur’âne yehdî lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti enne lehum ecren kebîrâkebîren. ennellezîne lâ yu’minûne bil âhırati a’tednâ lehum azâben elîmâelîmen. yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayrhayri, ve kânel insânu acûlâacûlen. cealnâl leyle ven nehâre âyeteyni fe mehavnâ âyetel leyli ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten li tebtegû fadlen min rabbikum ve li ta’lemû adedes sinîne vel hisâbhisâbe, ve kulle şey’in fassalnâhu tafsîlâtafsîlen. Sponsorlu Bağlantılar kulle insânin elzemnâhu tâirahu fî unukıhî, ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâmenşûren. kitâbeke, kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâhasîben. fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâresûlen. Sponsorlu Bağlantılar izâ eradnâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhâl kavlu fe demmernâhâ tedmîrâtedmîran. kem ehleknâ minel kurûni min ba’di nûhin ve kefâ bi rabbike bi zunûbi ıbâdihî habîran basîrâbasîran. kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu cehennemcehenneme, yaslâhâ mezmûmen medhûrâmedhûran. men erâdel âhırate ve seâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâmeşkûran. Sponsorlu Bağlantılar numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbike, ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâmahzûran. keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’dın, ve lel âhıratu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîlâtafdîlen. tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tak’ude mezmûmen mahzûlâmahzûlan. kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânâihsânen, immâ yebluganne indekel kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâkerîmen. lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâsagîren. Sponsorlu Bağlantılar a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâgafûran. âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâtebzîren. mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtînşeyâtîni, ve kâneş şeytânu li rabbihî kefûrâkefûran. immâ tu’ridanne anhumubtigâe rahmetin min rabbike tercûhâ fe kul lehum kavlen meysûrâmeysûren. lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâmahsûran. Sponsorlu Bağlantılar rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdiru, innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâbasîran. lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâkın, nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâkebîren. lâ takrabûz zinâ innehu kâne fâhışeten, ve sâe sebîlâsebîlen. lâ taktulûn nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı, ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katli, innehu kâne mensûrâmensûran. lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfû bil ahdi, innel ahde kâne mes’ûlâmes’ûlen. Sponsorlu Bağlantılar evfûl keyle izâ kiltum vezinû bil kıstâsil mustekîmmustekîmi, zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâte’vîlen. lâ takfu mâ leyse leke bihî ilmun, innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâmes’ûlen. lâ temşi fîl ardı merahan, inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâtûlen. zâlike kâne seyyiuhu inde rabbike mekrûhâmekrûhen. mimmâ evhâ ileyke rabbuke minel hikmeti, ve lâ tec’al meallâhi ilâhen âhara fe tulkâ fî cehenneme melûmen medhûrâmedhûran. Sponsorlu Bağlantılar fe asfâkum rabbukum bil benîne vettehaze minel melâiketi inâsâinâsen, innekum le tekûlûne kavlen azîmâazîmen. lekad sarrafnâ fî hâzâl kur’âni li yezzekkerû, ve mâ yezîduhum illâ nufûrânufûran. Sponsorlu Bağlantılar lev kâne meahû âlihetun kemâ yekûlûne izen lebtegav ilâ zîl arşı sebîlâsebîlen. ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâkebîren. lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinne, ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâgafûran. izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâmestûran. cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâvakran, ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrânufûran. a’lemu bimâ yestemiûne bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in tettebiûne illâ raculen meshûrâmeshûran. keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâsebîlen. kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâcedîden. kûnû hicâraten ev hadîdâhadîden. halkan mimmâ yekburu fî sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdunâ, kulillezî fetarakum evvele merratin, fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne metâ hûve, kul asâ en yekûne karîbâkarîben. yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâkalîlen. kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsenu, inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâmubînen. a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâvekîlen. rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ardardı, ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâzebûran. zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâtahvîlen. yed’ûne yebtegûne ilâ rabbihimul vesîlete eyyuhum akrabu ve yercûne rahmetehu ve yehâfûne azâbehu, inne azâbe rabbike kâne mahzûrâmahzûran. in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben şedîdâşedîden, kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâmestûran. mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihâl evvelûnevvelûne, ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâtahvîfen. iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâsi, ve mâ cealnâr ru’yâlletî eraynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceratel mel’ûnete fîl kur’ânkur’âni, ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâkebîren. iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîsiblîse, kâle e escudu li men halakte tînâtînen. e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâkalîlen. fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâmevfûran. menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâgurûran. ibâdî leyse leke aleyhim sultânun, ve kefâ bi rabbike vekîlâvekîlen. yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlihî, innehu kâne bikum rahîmârahîmen. izâ messekumud durru fîl bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâhu, fe lemmâ neccâkum ilâl berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâkefûren. fe emintum en yahsife bikum cânibel berri ev yursile aleykum hâsiben summe lâ tecidû lekum vekîlâvekîlen. emintum en yuîdekum fîhi târaten uhrâ fe yursile aleykum kâsıfen miner rîhı fe yugrikakum bimâ kefertum summe lâ tecidû lekum aleynâ bihî tebîâtebîan. lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâtafdîlen. ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakraûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâfetîlen. men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhırati a’mâ ve edallu sebîlâsebîlen. in kâdû le yeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke li tefteriye aleynâ gayrahu ve izen lettehazûke halîlâhalîlen. lev lâ en sebbetnâke lekad kidte terkenu ileyhim şey’en kalîlâkalîlen. le ezaknâke di’fal hayâti ve di’fal memâti summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrânasîran. in kâdû le yestefizzûneke minel ardı li yuhricûke minhâ ve izen lâ yelbesûne hilâfeke illâ kalîlâkalîlen. men kad erselnâ kableke min rusulinâ ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvîlâtahvîlen. salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecri, inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâmeşhûden. minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lekleke, asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâmahmûden. kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrânasîran. kul câel hakku ve zehekal bâtılbâtılu, innel bâtıle kâne zehûkâzehûkan. nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâhasâran. izâ en’amnâ alâl insâni a’rada ve neâ bi cânibihî, ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâyeûsen. kullun ya’melu alâ şâkiletihî, fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlâsebîlen. yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâkalîlen. lein şi’nâ le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâvekîlen. rahmeten min rabbike, inne fadlehu kâne aleyke kebîrâkebîren. le inictemeatil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzâl kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâzahîren. lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzâl kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâkufûran. kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâyenbûan. tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufecciral enhâra hılâlehâ tefcîrâtefcîran. tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâkabîlen. yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fîs semâi, ve len nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakrauhu, kul subhâne rabbî hel kuntu illâ beşeren resûlâresûlen. mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâresûlen. lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâresûlen. kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum, innehu kâne bi ıbâdihî habîran basîrâbasîren. men yehdillâhu fe huvel muhtedmuhtedi, ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnihî, ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâsummen, me’vâhum cehennemcehennemu, kullemâ habet zidnâhum saîrâsaîren. cezâuhum bi ennehum keferû bi âyâtinâ ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâcedîden. ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda kâdirun alâ en yahluka mislehum ve ceale lehum ecelen lâ raybe fîhi, fe ebâz zalimûne illâ kufûrâkufûran. lev entum temlikûne hazâine rahmeti rabbî izen le emsektum haşyetel infâkinfâkı, ve kânel insânu katûrâkatûran. lekad âteynâ musa tis’a âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu innî le ezunnuke yâ musa meshûrâmeshûran. lekad alimte mâ enzele hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı basâirbasâire, ve innî le ezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâmesbûran. erâde en yestefizzehum minel ardı fe agraknâhu ve men meahu cemîâcemîan. kulnâ min ba’dihî li benî isrâîleskunûl arda fe izâ câe va’dul âhırati ci’nâ bikum lefîfâlefîfen. bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezele, ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrânezîren. kur’ânen faraknâhu li takraehu alân nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâtenzîlen. âminû bihî ev lâ tu’minû, innellezîne ûtûl ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne lil ezkâni succedâsucceden. SECDE ÂYETİ yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâmef’ûlen. yahırrûne lil ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâhuşûan. evid’ûr rahmânrahmâne, eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâsebîlen. kulil hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli ve kebbirhu tekbîrâtekbîren.İsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin Arapça Okunuşuİsra Suresinin AnlamıNOT AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ve Rahîm olan Allah’ın adıylaKendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. ﴾1﴿Mûsâ’ya Kitab’ı Tevrat’ı verdik ve onu, “Benden başkasını vekil edinmeyin” diyerek, İsrailoğullarına bir rehber yaptık. ﴾2﴿Ey kendilerini Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu. ﴾3﴿Biz, Kitap’ta Tevrat’ta İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik. ﴾4﴿Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince sizi cezalandırmak için üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi. ﴾5﴿Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. ﴾6﴿İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide Beyt-i Makdis’e girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik. ﴾7﴿Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de cezaya döneriz. Biz cehennemi kafirlere bir zindan yapmışızdır. ﴾8﴿Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükafat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler. ﴾9-10﴿İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir. ﴾11﴿Biz geceyi ve gündüzü kudretimizi gösteren iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık. ﴾12﴿Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. ﴾13﴿“Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir. ﴾14﴿Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. ﴾15﴿Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına itaati emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz. ﴾16﴿Nûh’tan sonra da nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarını hakkıyla bilici ve görücü olarak Rabbin yeter. ﴾17﴿Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, evet dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekan yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer. ﴾18﴿Kim de mü’min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir. ﴾19﴿Rabbinin lütfundan her birine; onlara da, bunlara da veririz. Rabbinin lütfu hiç kimseye yasaklanmış değildir. ﴾20﴿Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler daha büyüktür. ﴾21﴿Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın. ﴾22﴿Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.﴾23﴿Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” ﴾24﴿Rabbiniz içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. ﴾25﴿Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. ﴾26﴿Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. ﴾27﴿Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle. ﴾28﴿Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. ﴾29﴿Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve dilediğine kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. ﴾30﴿Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. ﴾31﴿Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. ﴾32﴿Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da kısas yoluyla öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. ﴾33﴿Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz veren sözünden sorumludur. ﴾34﴿Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir. ﴾35﴿Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur ﴾36﴿Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin. ﴾37﴿Bütün bu sayılanların kötü olanları Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. ﴾38﴿Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. ﴾39﴿Rabbiniz erkek çocukları size seçip-ayırdı da kendisine meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten çok büyük bir söz söylüyorsunuz. ﴾40﴿Andolsun biz, onlar düşünüp öğüt alsınlar diye gerçekleri bu Kur’an’da değişik biçimlerde açıkladık. Fakat bu onların ancak kaçışlarını artırıyor. ﴾41﴿De ki “Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah’la beraber başka ilahlar olsaydı, o zaman o ilahlar da arşın sahibine ulaşmak için elbette bir yol ararlardı. ﴾42﴿Allah, her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir. ﴾43﴿Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir hemen cezalandırmaz, mühlet verir, çok bağışlayandır. ﴾44﴿Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. ﴾45﴿Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur’an’da ibadete layık ilah olarak sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar. ﴾46﴿Onlar seni dinlerlerken hangi maksatla dinlediklerini, kendi aralarında konuşurlarken de o zalimlerin, “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediklerini çok iyi biliyoruz. ﴾47﴿Bak senin için ne türlü benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık doğru yolu bulamazlar. ﴾48﴿Dediler ki “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduğumuz zaman mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?” ﴾49﴿De ki “Şüphe mi var? İster taş olun ister demir!” ﴾50﴿“Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkansız olan başka bir varlık olun, yine de diriltileceksiniz.” Diyecekler ki “Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?” De ki “Sizi ilk defa yaratan”. Bunun üzerine başlarını sana alaylı bir tarzda sallayacaklar ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki “Yakın olsa gerek!” ﴾51﴿Allah’ın sizi kabirlerinizden çağıracağı, sizin de O’na hamd ederek emrine hemen uyacağınız ve kabirlerinizde pek az kaldığınızı sanacağınız günü hatırla! ﴾52﴿ .Kullarıma söyle İnsanlara karşı en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır. ﴾53﴿Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Durumunuza göre dilerse size merhamet eder, dilerse azap eder. Seni de onlara vekil olarak göndermedik. ﴾54﴿Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik. ﴾55﴿De ki “Onu bırakıp da ilah diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.” ﴾56﴿Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. Onun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur. ﴾57﴿Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta Levh-i Mahfuz’da yazılmış bulunuyor. ﴾58﴿Bizi, Kureyş’in istediği mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. Nitekim Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz. ﴾59﴿Hani sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lanetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını daha da artırdı. ﴾60﴿Hani meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur halinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.﴾61﴿Yine demişti ki “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, azdırarak kontrolüm altına alacağım.”﴾62﴿Allah şöyle dedi “Çekil, git”. Onlardan kim sana uyarsa kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.” ﴾63﴿“Haydi onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Halbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez.﴾64﴿“Şüphesiz, gerçek kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!” ﴾65﴿Rabbiniz, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütendir. Şüphesiz O, size karşı çok merhametlidir. ﴾66﴿Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız sizi yüzüstü bırakıp kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür. ﴾67﴿Peki, karada sizi yere geçirmesinden, yahut üzerinize taşlar savuran kasırga göndermesinden, sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan güvende misiniz? ﴾68﴿Yahut sizi tekrar denize döndürüp üstünüze, kasıp kavuran bir fırtına yollayarak nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmasından, sonra da bize karşı kendiniz için arka çıkacak bir yardımcı bulamama durumun dan güvende misiniz? ﴾69﴿Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. ﴾70﴿Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. O gün her kime kitabı sağından verilirse işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar. ﴾71﴿Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır. ﴾72﴿Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. Eğer böyle yapabilselerdi işte o zaman seni dost edinirlerdi. ﴾73﴿Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık az kalsın onlara biraz meyledecektin. ﴾74﴿İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın. ﴾75﴿Seni o yerden Mekke’den sürüp çıkarmak için neredeyse seni sıkıştıracaklardı. Bunu yapabilselerdi senin ardından orada pek az kalırlardı. ﴾76﴿Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. Bizim kanunumuzda hiçbir değişme bulamazsın. ﴾77﴿Güneşin zevalinden öğle vaktinde Batı’ya kaymasından gecenin karanlığına kadar belli vakitlerde namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.﴾78﴿Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın. ﴾79﴿Deki “Rabbim! Gireceğim yere doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. Çıkacağım yerden de beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” ﴾80﴿De ki “Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkumdur.” ﴾81﴿Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır. ﴾82﴿İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer. ﴾83﴿De ki “Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir.” ﴾84﴿Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” ﴾85﴿Andolsun, dileseydik biz sana vahyettiğimizi tamamen ortadan kaldırırdık; sonra bu konuda bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın. ﴾86﴿Ancak Rabbin’den bir rahmet olarak böyle yapmadık. Çünkü O’nun sana olan lütfu büyüktür.﴾87﴿De ki “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” ﴾88﴿Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkarda direttiler. ﴾89﴿Dediler ki “Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça, yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça, yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe, yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe, yahut altından bir evin olmadıkça, ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” De ki “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resul olarak gönderilen bir beşerim.” ﴾90-93﴿İnsanlara hidayet Kur’an geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, “Allah bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur.﴾94﴿De ki “Eğer yeryüzünde, insanlar yerine, yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” ﴾95﴿De ki “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.” ﴾96﴿Allah kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız. ﴾97﴿Bu, onların cezasıdır. Çünkü onlar âyetlerimizi inkar ettiler ve, “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduktan sonra mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz mi?” dediler. ﴾98﴿Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler mi? Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel belirlemiştir. Fakat zalimler ancak inkarda direttiler. ﴾99﴿De ki “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.” ﴾100﴿Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor sana anlatsınlar Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, “Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!” demişti. ﴾101﴿Mûsâ ise, “İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak indirmiştir. Ey Firavun, ben de seni kesinlikle helak olmuş bir kişi olarak görüyorum” demişti. ﴾102﴿Bunun üzerine Firavun işkence etmek ve öldürmek suretiyle o yerden onların kökünü kazımak istedi. Biz de onu ve beraberindekileri hep birden suda boğduk. ﴾103﴿Bunun ardından İsrailoğullarına şöyle dedik “Bu topraklarda oturun, ahiret va’di kıyamet gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.” ﴾104﴿Biz onu Kur’an’ı hak olarak indirdik ve o da hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. ﴾105﴿Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik. ﴾106﴿De ki “Ona ister inanın, ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.” ﴾107﴿“Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir” derler. ﴾108﴿Onlar ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını artırır. ﴾109﴿De ki “Rabbinizi ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.﴾110﴿“Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile yücelt.﴾111﴿ ❬ Önceki Sonraki ❭ ٱنظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ وَلَلْءَاخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَٰتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًا Elmalılı Hamdi Yazır Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür. Meallere göre İsrâ Suresi 21. Ayet Tüm Mealler İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal İsrâ 21 Diyanet İşleri Başkanlığı İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır İsrâ 21 Ali Fikri Yavuz İsrâ 21 Diyanet Vakfi İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır Sade İsrâ 21 Elmalılı Hamdi Yazır Sade 2 İsrâ 21 Fizilal-il Kuran İsrâ 21 Hasan Basri Çantay İsrâ 21 İbni Kesir İsrâ 21 Ömer Nasuhi Bilmen İsrâ 21 Tefhim-ul Kuran İsrâ 21 Kuran Yolu İsrâ 21

isra suresi 21 ayet okunuşu