🍻 Fal Sihir Ve Büyü Ile Ilgili Ayetler

Sihir bedenlere ve gönüllere tesir eden, insanı hasta yapan, hatta öldüren, karı ile kocanın arasını açan bazı düzenlerdir. Bunun Türkçe karşılığı "büyü" dür. Büyü vardır, yani tesir edebilir. Ancak haramdır. İslam büyü ve büyücülüğü yasaklamıştır. Medyum,fal ve büyü hakkındaki en derinlikli bilgileri Marakeş'ten medyum,fal ve büyünün merkezinden değerli okuyucularımıza ulaştırmak istiyoruz.Medyum,fal ve büyü ile ilgili geçmişten günümüze en etkili yöntemleri açıklıyoruz.Medyum ,fal ve büyü ile ilgili en yetkil isimlerden bilgi sunuyoruz. Büyüve cinlerden kurtulmak için okunacak ayetler nelerdir? Cinlerin varlığı haktır. Ancak mahiyetleri konusunda fazla bir şey bilinmemektedir. Cinler, duyu organlarıyla algılanamayan varlıklar olduğu için, onlar hakkındaki tek bilgi kaynağı vahiydir. Kur’an-ı Kerim ve sahih hadisler, cinlerden bahsetmektedir. Eğersihir büyü yapılmış kişilerin üzerine en az 3 gün ve bir miktar suya okuyup o suyuda şahıs 7 gün içip sonunda kalan suyla gusul alsa rabbimin izniyle sihir iptal olur. bu ayetleri okumaya başlamadan önce fatiha suresi ve bakara suresi ilk 5 ayetide ilave ederek okuyun inşallah faydalı olacaktır. Allahu alem bissavab. 41Adet Ayet-el Kürsi, 3 Adet İhlas, 11 Adet Felak Ve Nas Ve 7 Adet Fatiha. Yukarıdaki surelerin büyü, sihir ve cinlerden korunmada büyük faydaları bulunmaktadır. Örneğin, ayet-el kürsinin büyü, sihir ve cinlere karşı kişiyi manevi olarak kale içerine aldığı büyük islam alimleri tarafından bildirilmektedir. Hayatınızdakötü ruhlara kapı açan alanları ve eylemleri sıralayın, örneğin: büyü ile ilgili uğraşlar, sahte dinler, kehanet, sihir, fal bakma, tecavüz, taciz, terk edilme, ailede var olan intihar, reddedilme, acılık, öfke, kendinden nefret etme, v.b. Bu tür eylemlerin hepsini tek tek itiraf edin ve bu konuda son derece Sihirveya büyü yoktur. Nazar yada sihir olarak nitelendirilse dahi gerçekliği yoktur. İnancımıza göre büyünün olduğu doğrulanır ama yapanların kafir olduğu gösterilir. Yabancı filmlerde her ne kadar sihirlerden bahsedilse dahi gerçekliği yoktur. Hurafe ve çeşitli inançlar doğrultusunda bunlar gerçek görülüyor. Falve Falcılık: Sihir/Büyü: Nazarlık, Nal, Muska vb. Kullanmak: Uğursuz Saymak: Uğurlu Saymak: Ve Günümüz: Sihir/Büyü ile İlgili Bazı Kavramlar: ŞA'BEZE-ŞA'VEZE-HOKKABAZLIK.. KEHANET-KAHİN.. Tanımı: Hz. Muhammed'in ve Davetinin Kahinlikle Bir İlgisi Yoktur: Kâhinler Yalan Uydururlar: MEDİTASYON.. ÜFÜRÜKÇÜLÜK Büyüveya sihir, bir takım acaip işler vasıtasıyla, başkaları üzerinde tesirler meydana getirmektir. Sihrin gözbağcılık denilen gerçek olmayan çeşitleri yanında, gerçek netice ve etkileri olan çeşitleri de vardır. Ancak,, mahiyeti ve nasıl etki yaptığı bilinememektedir. İslam dini, sihri inkar etmemiş; fakat itikadı bozduğu, tevhid inancına zarar verdiği iwYj. Fal Okları ile ilgili ayetler 2 kayıt Mâide / 3. Ayet حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ Size şunlar haram kılındı Kendiliğinden ölen murdar hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına kesilen hayvanlar, henüz canı çıkmadan yetişip şartına uygun tarzda kestikleriniz dışında boğularak, bir şey vurularak, yukarıdan yuvarlanarak, boynuzlanarak yahut yırtıcı bir hayvan tarafından parçalanarak ölen hayvanlar, putlara ait sunaklarda kesilen hayvanlar ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler, yiyecekler. Bunları yemek, Allah’ın yolundan çıkmaktır. Bugün artık kâfirler dîninizi söndürmekten ve sizi dinden döndürmekten ümitlerini kesmiş durumdadırlar. O halde onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Ancak kim açlıktan bunalıp çaresiz kalırsa, günaha meyletmeksizin haram olan bu etlerden yiyebilir. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Mâide / 90. Ayet يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ Ey iman edenler! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. İnsan kendisine bahşedilen irade ve imkanları hangi yönde kullandığına bağlı olarak; yaratılmışların zirve noktasına çıkabilir, “eşref-i mahlukât” sıfatını kazanır. Ya da alçaldıkça alçalabilir, “esfel-i sâfilîn” aşağıların aşağısı olur. İnsan rahmanî kudrete de, şeytanî vesveseye de açıktır. Bu güçlerden hangisine meylederse, kişiliği ve eylemleri o doğrultuda şekillenir, çevresine de yine o doğrultuda tesir eder. Terbiye ve tezkiye edilmemiş nefsin toplumu etkileme, nüfuz ve şöhret elde etme, insanları kontrol altında tutma ve yönlendirme gibi eğilimleri vardır. Pek çok kişide tutkuya dönüşmüş bir eğilimdir bu. Böyle kişiler bu amaçlara ulaşmak için yerine göre kaba kuvvete ve her türlü hile ve yalana başvurmaktan çekinmezler. Bazen bununla da kalmazlar, “tabiat üstü güçler” den yardım alma veya alıyormuşçasına göz boyama yöntemlerini de kullanırlar. Yani büyüye, sihre başvururlar. Tarihin çok eski zamanlarından bu yana hep var olan, bilim ve teknolojinin kutsandığı çağımızda ise terk edilmek şöyle dursun, yeni görünümlerle yoğunlaşıp yaygınlaşan sihir ve büyü gerçekte var mıdır, etkisi nedir, nasıl korunulur? Sihir ve büyünün çağrışım alanına giren diğer konular ve bunların mahiyeti nedir? Sihir ve büyü kavramları söz konusu olduğunda, bunlarla ilişkili pek çok başka konu da akla gelir. Fal, kehanet, astroloji gibi halen moda olan konular sihir ve büyünün çağrışım alanı içinde yer almakla birlikte, biz bunları daha sonraki bir yazının konusunu teşkil etmek üzere şimdilik bir kenara bırakıyoruz. Burada yalnızca sihir, büyü, tılsım ve nazar üzerinde duracak ve bunlardan korunma ve kurtulma yolları hakkında doğru bilgileri sunmaya çalışacağız. Tarihin kötü alışkanlığı İnsanın mahiyetini bilmediği şeylere belli bir kuşku ve tereddüt ile yaklaşması son derece tabiîdir. Güç yetiremediğimiz kişilerin tasallutuna maruz kalmak elbette kolay kabullenilecek bir durum değildir. Bir de tabiat üstü varlıklarla ilişkili olduğu söylenen, dolayısıyla baş edilmesi çok daha zor olan güçler söz konusu olursa, iş daha da endişe verici boyutlara tırmanmakta, zayıf tabiatlı insanlar böyle durumlarda kolaylıkla teslim alınabilmektedir. Yahudilik, Hıristiyanlık gibi semavî kökenli olduğu halde sonradan dejenere edilmiş dinlerde de, Hinduizm, Budizm, Şintoizm… gibi beşer mahsulü inanç sistemlerinde de, nihayet biricik Hak Din olan İslâm’da da büyü, sihir, tılsım gibi kavramlar önemli bir yer tutmuştur. Bilindiği gibi, Efendimiz Tevhid’i tebliğ etmeye başladığı zamanlarda putperest Mekke toplumunun ileri gelenleri tarafından “büyü/sihir yapmak” la itham edilmişti Bkz. Sâd Suresi, 4; Zâriyât Suresi, 52. Bu durum, İslâm’dan önceki Arap toplumunda da büyünün/sihrin bilindiğini ve ona inanıldığını göstermektedir. Hatta Felak Suresi’nde Efendimiz hitaben, “düğümlere üfleyenlerin şerrinden” Allah’a sığınılmasının emir ve tavsiye buyurulması, o dönemde, iplere düğüm atarken birtakım şeyler söyleyerek düğümlere üflemek suretiyle sihir/büyü yapıldığını açık bir şekilde göstermektedir. Bunlar ve çağrışım alanlarında bulunan diğer kavramlar, toplumumuzda genellikle söylentiden ileri geçmeyen şeylere dayanıldığı ve haklarında sahih bilgi edinilemediği için halk tarafından çoğu zaman birbirinden ayırt edilememekte, hakikatine inanılması gerekenlerle, hiçbir hakikati olmayanlar birbirine karıştırılabilmektedir. Oysa bu konu, itikadî sahaya girdiği için son derece önemlidir ve itikadî sahanın hassasiyetinin farkında olan her mümin bu meseleler hakkında doğru bilgi edinmek durumundadır. Dolayısıyla bizim toplumumuzda da diğer toplumlarda da güncelliğini hiçbir zaman kaybetmeyen bu kavramların tarifi ve hakikati doğru bir şekilde öğrenilmelidir. Büyü ve büyücülük Büyü, tabiat üstü gizli güçlerle ilişki kurularak yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan bazı nesneler kullanılarak fayda veya zarar vermek yahut korunmak maksadıyla yapılan işler diye tarif edilir TDV İslâm Ansiklopedisi, 6/501. “Sebebi gizli olan, hakikatinin aksine tahayyül edilen, göz boyama ve aldatma tarzında yapılan şeyler” Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, 3/205 diye tarif edilen “sihir” ile aynı anlamda kullanılsa da, büyü ve sihir kelimeleri, dilimizde farklı anlam sahalarına sahiptir. Mesela “büyücü” kelimesi, yukarıdaki tarife giren işlerle, tabiat ötesi güçlerle ilişki kurarak, yani büyü yaparak iştigal ettiğine inanılan kimseler hakkında kullanılırken, “sihirbaz” kelimesi daha ziyade el çabukluğu ile gözbağcılık yapan kimseler hakkında kullanılır. Büyücü, kullandığı materyaller üzerine birtakım şeyler yazmak, okumak ve onları belli tarzlarda kullanmak suretiyle diğer insanlara fayda veya zarar verirken, sihirbaz daha ziyade eğlence maksatlı olmak üzere şaşırtıcı gösteriler yapar. İslâm alimleri büyünün/sihrin birçok çeşidini zikretmiş, Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr’inde bunları 8 grupta toplamıştır 3/206 vd.. Bunları iki başlıkta toplayan Elmalılı şöyle der “Bütün bu kısımlar, esaslı iki kısma raci olur. Birisi sırf yalan, uydurma ve kandırmadan ibaret olan söz veya fiil ile tesir icra eden sihir, diğeri az çok bir hakikati suiistimal ederek ortaya konan sihirdir. Sihrin bütün mahiyeti, hayali hakikat zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir tesir bırakmaktan ibaret olduğu halde, bunun bir kısmı sırf hayal ve vehmettirmek, diğer bir kısmı da bazı hakikat ile karışıktır. Binaenaleyh her sihrin tesirden büsbütün uzak olduğunu iddia etmemelidir.” Hak Dini Kur’an Dili, 1/445 Büyü ve sihrin gerçekliği ve hükmü Kur’an ve Sünnet’e baktığımızda, büyünün/sihrin gerçek olduğunu görüyoruz. Kur’an’da şöyle buyurulur “Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Oysa Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, fakat o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil’de Harut ve Marut’a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi; “Biz ancak ve ancak imtihan için gönderildik; sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!” demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkıyla bilselerdi, uğruna kendilerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.” Bakara, 102 Bu ayet üzerinde geniş bir şekilde duran müfessirlerin söyledikleri kısaca şudur Ehl-i Kitap’tan bir taife Yahudiler, Tevrat’ı bir kenara bırakarak Hz. Süleyman hükümranlığı ve devleti aleyhine insan ve cin şeytanlarının yaptığı işlere ve okuduğu efsun ve efsane kitaplarına uydular. Bunlar, meydana gelmiş ve gelecek olaylar hakkında kulak hırsızlığı ile birtakım malumatlar edinip, bire yüz yalan katarak kâhinler vasıtasıyla gizlice yayarlardı. Zaman içinde kâhinler, kendilerine haber verilen şeyleri tedvin edip kitap haline getirdiler. Etrafa yaydıkları azı gerçek çoğu yalan efsaneler ve uydurdukları tezvirat zaman içinde türlü siyasî ve sosyal entrikalara yol açmış, Hz. Süleyman hükümranlığı geçici bir süre sarsıntıya uğramıştı. Ancak Hz. Süleyman Allah Tealâ’nın yardım ve lütfuyla bu insan ve cin şeytanlarına galip geldi ve onları buyruğu altına alarak çeşitli işlerde istihdam etti. Nihayet eceli gelip vefat edince sihir/büyü kitapları tekrar tedavüle kondu ve hatta Hz. Süleyman da devleti sihir/büyü ile idare ettiği yalanını yaydılar. İşte bu insan ve cin şeytanları bir taraftan kendi elleriyle yazıp tedvin ettikleri sihirleri, diğer taraftan da muhtemelen I. Sürgün döneminde, milattan önce 721 ve 586 yıllarında iki grup olarak sürgün edildikleri Babil’de Harut ve Marut isimli iki meleğe indirilen şeyleri de öğrenerek halka aktarıyor, böylece küfür işliyorlardı. Büyüyü melekler mi öğretti? Söz buraya gelmişken, öteden beri tartışma konusu yapılmış olan bir meseleye kısaca değinelim Yukarıda mealini verdiğimiz ayete sathî bir nazarla bakanlar, sanki Harut ve Marut isimli meleklerin insanlara sihir/büyü öğrettikleri ve insanların da onlardan öğrendikleri büyüyle koca ile karısının arasını ayırdığını söylemişlerdir. Kur’an’ın ifadesinden anlaşılan odur ki, adı geçen iki meleğe indirilen şey bizzat sihir/büyü değildi. Söz konusu şeytanlar, o iki meleğe indirilen hakikatleri, küfür vesilesi olan sihir için öğrenmiş ve o yolda kullanmışlardır. Bir diğer ifadeyle, o iki melek insanlara bizzat sihir/büyü öğretmiş değildir. Onların yaptığı, sihir/büyü amacıyla kullanılmaya müsait bir ilmi öğretmek ve bunu yaparken de şu uyarıda bulunmaktır “Bizim öğrettiğimiz bu bilgiler, hayır yolunda da şer yolunda da kullanılmaya elverişlidir. Sakın bu ilimleri suistimal ederek büyü/sihir yapıp da kâfir olmayın.” Hz. Musa asasını emr-i ilahî ile yere atmak suretiyle Firavun’un büyücülerinin büyü ile yılana dönüşen değnek ve iplerini birer birer yutması A’raf, 115-117; Tâhâ, 66-70 da Firavun zamanında Mısır’da büyü yapıldığını göstermektedir. Hadis-i şeriflerde büyü Sünnet’te de büyü/sihir çokça zikredilmiştir. En önemlisi de, bizzat Rasul-i Ekrem Efendimiz’e bir Yahudi tarafından büyü/sihir yapılmış olmasıdır. Buharî Hicretin 7. senesinde Efendimiz Hudeybiye’den döndükten sonra Lebîd b. A’sem isimli bir yahudi tarafından kendisine büyü yapılmış, büyünün etkisiyle Efendimiz yapmadığı bazı şeyleri yaptığını zannetmiştir. Rivayetlere göre 6 ay sürdüğü anlaşılan büyünün etkisinden Allah’ın izniyle kurtulmuş, iki meleğin bir rivayete göre Cebrail ve Mikâil bildirmesiyle büyüde kullanılan tarak ve saç telinin atıldığı kuyuyu bularak kapattırmıştır. Bu vesileyle belirtelim ki, bu büyü, vahyin tebliği ve dinî işlerin tedviri konusunda değil, tamamen dünyevî işlerde Efendimiz kısmen etkilemiştir. O’nun, bu büyünün tesiriyle peygamberlik görevine halel getirecek en küçük bir değişiklik yaşadığına dair hiçbir işaret yoktur. Kaldı ki Kur’an, O’nun peygamberlik görevini yerine getirirken devamlı surette koruma altında olduğunu bildirmiştir. Maide, 67 Keza Efendimiz pak eşlerinden Hz. Hafsa bir cariyesi tarafından büyü yapıldığı, bu sebeple cariyenin ölüm cezasına çarptırıldığı rivayet edimiştir. Muvatta Sihir/büyünün hakikati sebebiyle Efendimiz “helâk edici” olarak nitelendirdiği 7 şeyden bizleri sakındırırken, bunlar arasında büyü/sihir yapmayı ve yaptırmayı da zikretmiş ve şöyle buyurmuştur “Helak edici yedi şeyden sakının.” Sahabe bu 7 şeyin neler olduğunu sorunca şöyle buyurmuştur “Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir kimseyi haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum esnasında savaştan kaçmak ve hiçbir şeyden haberi olmayan namuslu kadınlara zina iftirası atmak...” Buharî, Müslim, Ebu Davud Büyü/sihir konusundaki hadislere daha fazla örnek zikretmek mümkün ise de, biz bu kadarla yetinelim. Tılsım nedir? Tılsım Semavî birtakım güçlerin, arzî güçlerle birleşerek garip, olağandışı işler yapması şeklinde tarif edilir et-Tânevî, Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn, 2/927. Elmalılı Hamdi Yazır, tılsımın, Hz. İbrahim kavmi olan Keldanîler’in yaptığı sihir türü olduğunu söyler ve şöyle der “Fikrimizce bu sihirde, tabiiyat ile ruhiyatın eski zamanlarda keşfedilmiş, birbiriyle ilişkili bazı garip özellikleri birleştirilerek uygulandığı anlaşılmaktadır.” Hak Dini Kur’an Dili, 1/443 Ayın akrep burcunda bulunduğu sırada mühre kazıtılan akrep figürünün, kişiyi akrep ısırmalarına karşı koruyacağı, arkasını üstü açık olduğu halde aya doğru dönen hayvanların, ay ışığının arkalarına vurması sebebiyle öleceği… gibi hususlar semavî kuvvetlerle arzî kuvvetlerin belli bir tarzda bir araya gelmesi sonucunda oluşan tılsımlara örnek olarak zikredilmiştir. İbn Hazm, el-Fısal, 5/101-102; Âlûsî, Rûhu’l-Ma’ânî, 20/120 İbn Hazm tılsım hakkında müşahedeye dayalı enteresan bilgiler verir ve şunları söyler “Tılsım, eşyanın tabiatını değiştirme ve gözbağcılık değildir. Tılsımlar, Allah Tealâ’nın terkib ettiği birtakım güçlerdir ki, soğuğun sıcak ile ve sıcağın soğuk ile giderilmesi gibi, Allah Tealâ bu tılsımlar vasıtasıyla başka bazı güçleri ortadan kaldırır. … Tılsımların def’i mümkün değildir.” Semavî güçlerle arzî güçler arasındaki denge ve ilişki doğru biçimde kurulduğu zaman, tılsım garip hadiselerin oluşmasına yol açabilir. “Mıknatısın demiri, kehribarın saman çöpünü çekmesi ve sirkenin ittiği taş böyledir. Bu taş, içinde sirke bulunan kaba sarkıtıldığı zaman kaba girmez, dışına kaçar. Keza yağmur çeken taş da buna örnektir ki, bu taş Türkler arasında iyi bilinir.” el-Îcî, el-Mevâkıf, 3/368 Tılsımın gerçekliği Tılsımın varlıklar üzerinde gerçek bir etkisi olabileceği, ulemanın bu konudaki beyanlarının ortaya koyduğu bir sonuçtur. Bağdat’a giriş kapılarından “Tılsım Kapısı” üzerindeki yılan figürü sebebiyle Bağdat’ta hiç kimsenin yılan sokması sebebiyle ölmediği, yılanın soktuğu kimselerin hiç acı hissetmediği veya çok az hissettiği, buna mukabil Bağdat dışında yılan sokması sebebiyle ölümlerin meydana gelmesi, Âlûsî’nin bizzat müşahede ettiği bir hadise olarak yukarıda adı geçen tefsirinde zikredilmektedir. Keza İbn Hazm de -yine yukarıda mezkûr eserinde- tılsımın hakikati hakkında şunları söylemektedir “Biz tılsımların etkilerini açık olarak bugüne kadar görüyoruz. Çekirgenin girmediği ve havanın hiç soğumadığı köylerin mevcudiyeti, Sarakosta Saragossa’ya zorla sokulmadıkça yılan girmemesi ve daha birçok olay buna örnektir ki, bunu sadece inatçı kimseler inkâr eder. Tılsım konusunu iyi bilenlerden artık kimse kalmamıştır; geride kalan ise onların yaptıklarının eser ve izlerinden ibarettir…” el-Fısal, 5/101-102 Tılsımla gerçek anlamda ilgilenenlerin söylediklerine tefsirinin pek çok yerinde değinen Allame Âlûsî de şöyle der “Tılsım ilmiyle uğraşanların söylediklerinin doğru olması mümkündür. İşin gerçek durumunu ise Allah Tealâ bilir.” Âlûsî, aynı yer. Şu halde tılsımın bir hakikati olduğunu, ancak günümüzde bu konuyu gerçek mahiyetiyle bilen ve uygulayan kimse bulunmadığını söylemek mümkündür. Bu itibarla birtakım eşyaların insanlara uğurlu geldiği, kötülük ve zararları def ettiği şeklinde halk arasında dolaşan inanç ve söylentilere itibar etmemek gerekir. Nazar değmesi nedir? Nazar, bir kimsenin, başka birisine, onun bir eşyasına, hayvanına, malına… hasetle karışık beğenerek bakmasıdır İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 10/200. Bu bakışın etkisi ile o kimsenin şahsına, malına veya eşyasına büyük zarar gelebilir. Kur’an’da şöyle buyurulur “İnkâr edenler Zikr’i Kur’an’ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. O mutlaka delidir’ diyorlardı. Oysa Kur’an, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.” Kalem, 51-52 İbn Abbas Mücahid ve daha başkaları bu ayetin, nazarın mevcudiyetine ve Allah Tealâ’nın dilemesiyle tesirinin gerçek olduğuna delil teşkil ettiğini söylemişlerdir. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 4/525 Efendimiz de nazarın hak olduğunu ifade eden birçok hadis nakledilmiştir. Bunlardan birisi şöyledir “Nazar haktır. Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı, nazar onu geçerdi.” Müslim, Tirmizî Bir diğer rivayette de şöyle buyurulmuştur “Nazar, Allah’ın izniyle kişiyi dağa çıkaracak ve oradan indirecek derecede etkiler.” Ahmed b. Hanbel, Ebu Ya’lâ Sahabe’den Sehl b. Huneyf yıkanmak için elbisesinin üstünü çıkarmıştı. Âmir b. Rebî’a da ona bakıyordu. Sehl, cildi güzel, bembeyaz bir kimseydi. Âmir, “Hiç güneş görmeyen ciltler bile bugün gördüğüm gibi değildir.” dedi. Bunun üzerine Sehl hastalandı. Sehl’in rahatsızlandığı Rasul-i Ekrem Efendimiz’e haber verildi ve “Sehl başını bile kaldıramıyor.” dendi. Bunun üzerine Efendimiz “Suçladığınız birisi var mı?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Âmir b. Rebî’a” diye cevap verdiler. Efendimiz Âmir çağırıp kendisine kızdı ve şöyle buyurdu “Sizden biriniz kardeşini neden nazarla öldürüyor? Ona mâşallah’ deseydin ya! Haydi şimdi kardeşin için yıkan.” buyurdu. Âmir de yüzünü, ellerini, dirseklerini, dizlerini, ayak topuklarını ve böğürlerini bir kap içinde yıkadı. Sonra bu su Sehl üzerine döküldü. Sehl anında iyileşti. Muvatta Mucize ile Sihir/Büyü Farkı 1-Mucize Allah Tealâ’nın, peygamber olarak görevlendirdiği insanlar eliyle gerçekleştirdiği olağan üstü olaylara denir; çalışarak, öğrenerek, okuyarak ve pratik yaparak mucize gösterilemez. Sihir/büyü ise bilenlerden öğrenmek ve çalışmak suretiyle herkesin ulaşabileceği bir iştir. 2- Mucize tamamen gerçektir; meydana gelmesinde herhangi bir sahtelik, göz bağcılık veya aldatma yoktur. Doğrudan doğruya peygamber tarafından ve vasıtasız olarak izhar edilir. Sihir/büyü ise genellikle gözbağcılığa ve el çabukluğuna dayanır. Gerçek payı bulunanlarda ise cinlerden ve sair varlıklardan yardım alınır. 3- Sihir/büyü, özel bazı vakitlerde ve özel birtakım eşya kullanılarak yapılır; yani belli şartları vardır. Mucize ise böyle değildir. Allah Tealâ’nın dilediği her zaman peygamberler eliyle izhar olunur. 4- Büyü/sihir yenilenmediği zaman bir süre sonra etkisini kaybeder. Mucize ise, kendisinden beklenen maksadı hasıl ettiği sürece devamlıdır. 5- Mucize, kevnî olaylara bile müdahale edip onları değiştirecek çapta meydana gelebildiği halde ayın ikiye ayrılması, denizin yarılması… gibi, sihir/büyü, sınırlı bir sahada cüz’î bir etkiye sahiptir. Sihir, Büyü ve Tılsımın Hümu Sihir, büyü, tılsım… gibi işlerle uğraşmak dinimizin kesin olarak yasakladığı, haram kıldığı şeylerdir ve kişiyi küfre kadar götürür. Bununla birlikte, alimler yapmak için değil, fakat yapılmış olanı bozmak ve şerrinden korunmak için sihir/büyü öğrenmenin haram olmadığına hükmetmiştir. Elmalılı, 1/447 NE YAPMALI? Her ne kadar kendimiz uğraşmasak da -Allah korusun- sihir/büyüye maruz kalabilir veya başkasının nazarının hedefi olabiliriz. Böyle bir durumda yapılması gerekenleri de kısaca özetleyelim Sihirden korunmanın yolu Sihir/büyü, tılsım, nazar vb. şeylere karşı takınılacak tavır, öncelikle her şeyin Allah Tealâ’nın iznine ve dilemesine bağlı olduğunu bilmektir. Dolayısıyla öncelikle Allah Tealâ’ya güçlü bir iman ve teslimiyetle bağlanmak gerekir. “Allah’ın izni olmadıkça onlar büyücüler kimseye bir zarar veremezler.” Bakara, 102 ayeti dikkatimizi bu noktaya çekmektedir. Efendimiz hayvanının terkisine bindirdiği Abdullah b. Abbâs hitaben, “Ey çocuk! Sana, Allah’ın seni faydalandıracağı kelimeler öğreteyim mi?” demişti. İbn Abbâs “Evet, ey Allah’ın Resulü..” diye cevap verince şöyle buyurdu “Allah’ın emir ve nehiylerini onlara riayet etmek suretiyle muhafaza et ki Allah da seni muhafaza etsin. Allah’ın emir ve nehiylerini muhafaza et ki, O’nuyardımını her zaman önünde bulasın. Genişlik zamanında O’nu an ki, darlık zamanında da O seni ansın ve sana yardım etsin. İstediğinde Allah’tan iste; sığındığında Allah’a sığın. Olacak şeyler konusunda kalem kurumuş, hüküm kesinleşmiştir. Şayet mahlukatın tamamı sana bir menfaat sağlamak için bir araya toplansalar ve fakat Allah onu senin hakkında yazmamış ise, onu yapmaya muktedir olamazlar. Ve şayet sana bir zarar vermek için toplansalar, ancak Allah onu senin hakkında takdir etmemişse, onu yapmaya da güç yetiremezler. Bil ki, zorlandığın şeye sabretmende çok hayır vardır. Zafer sabırla, ferahlık da sıkıntıyla birliktedir. Güçlükle beraber kolaylık vardır.” Ahmed b. Hanbel, 1/307 Bunun arkasından, dua ve zikri terk etmemek gelir. Efendimiz nakledilen uzun bir hadisin bir bölümü şöyledir “Sizin yapacağınız şey, Allah’ı zikretmektir. Böyle bir kimse, düşmanın hızla takip ettiği, sonunda muhkem bir kaleye rastlayıp kendisini düşmandan koruduğu kimse gibidir. Kendini şeytandan ancak Allah’ı zikretmek suretiyle koruyan kul da böyledir.” Ahmed b. Hanbel, Tirmizî Çokça Kur’an okumak, ibadetleri aksatmadan yapmak ve devamlı abdestli bulunmaya özen göstermek de kişiyi sihir/büyü gibi zararlı şeylerin etkisinden koruyan hususlardandır. Yapıldıktan sonra ise büyü/sihirin etkisini ortadan kaldırmanın en sahih yolu, çokça Kur’an okumak ve Allah Tealâ’yı zikretmektir. Bunun yanında Efendimiz öğrettiği dualar vardır ki, onları da ezberleyip okumak son derece faydalıdır. Bir de ihlâs ve takva sahibi kimselerden sihir/büyü konusunda bilgi ve tecrübesi bulunanlara müracaat etmekte fayda vardır. Bu noktada çok dikkatli olmak gerekir. İnsanların zaaflarından istifade etmek için bu işi bir meslek haline getirmiş olup aslında sihir/büyü ile hiç alakası olmayan dolandırıcı tiplerin tuzağına düşmemeye dikkat etmelidir. Nazardan nasıl korunulur? Nazardan korunmanın ve meydana gelmeden önce nazarı engellemenin yolu, bir kardeşimizde hoşumuza giden bir şey gördüğümüzde “Bârekellâhu fîhi.” Allah ona bereket versin, “Allâhümme bârik aleyhi.” Allahım, ona bereket ihsan eyle veya “Mâşallah.” Allah’ın dilediği olur demektir. Efendimiz buyurmuştur ki “Sizden biriniz kardeşinde, kendisinde veya malında hoşuna giden bir şey gördüğü zaman ona bereket dileyerek dua etsin. Zira nazar haktır.” Ahmed b. Hanbel, 3/447 İbn Hacer şöyle der “Bir şeyi beğenen kimsenin, hemen beğendiği şey için bereket dilemesi gerekir. Onun böyle yapması bir rukye dua olur.” Fethu’l-Bârî, 10/205 Bereket dilemek, yukarıda geçen ifadelerden birisini söylemek demektir. Nazar meydana geldikten sonra yapılacak şey ise, yukarıda geçen Sehl olayında olduğu gibi, nazarı değen kişinin abdest alması ve o suyu, kendisine nazar değen kişinin üzerine dökmesidir. Nitekim Efendimiz yukarıdaki uygulamasını teyit eder tarzda Hz. Aişe validemizin şöyle dediği nakledilmiştir “Başkasına nazarı değen kimseye abdest alması emredilir, o da abdest alırdı. Sonra o suyla, kendisine nazar değen kişi yıkanırdı.” Ebu Davud Eğer bir kimseye kimin nazarının değdiği bilinmiyorsa, zikir ve meşru rukyeyle Allah Tealâ’ya sığınmaktan, Kur’an okumaktan ve dua etmekten başka yapılacak bir şey yoktur. Bilhassa Fatiha, Felâk, Nas ve İhlâs sureleri ile Ayetelkürsî’yi okumak tavsiye edilmiştir. Efendimiz şöyle buyurmuştur “Rukye ancak nazar ve yılan, akrep vb. sokması sebebiyle yapılır.” Buharî, Müslim. Burada geçen rukye, Kur’an okumaktan ibarettir. Halk arasında çocukları nazardan korumak maksadıyla “nazar boncuğu” takmak oldukça yaygın bir adettir. Ne var ki nazar boncuğu göz değmesine bir fayda sağlamadığı gibi, dinimizce de yasaklanmış şeylerdendir. Aynı şekilde içinde Kur’an ayetlerinden başka bir şey bulunan muskalar takmak da dinimizce hoş karşılanmamış, yasaklanmış uygulamalardandır. Bununla birlikte okuma yazması olmayan ve ezberinde Kur’an ayetleri bulunmayan kimseler için, üzerinde Kur’an ayetleri ve Efendimiz rivayet edilmiş dualar bulunan bir kâğıdı muska, hürmetine halel getirmemeye dikkat ederek taşımakta da bir sakınca yoktur. Bu da bir anlamda rukye olarak kabul edilebilir. Bu yazıda ele aldığımız konu, fizikötesi alanla, yani gaybla ilgili olduğundan, fal, kehanet, astroloji, burçlar… gibi bu konuyla ilişkili olan bazı hususlara değinmedik. Zira bunlar da ayrı bir yazının konusunu teşkil edecek kadar öneme ve ayrıntılara sahiptir. Ebubekir Sifil

fal sihir ve büyü ile ilgili ayetler